NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ مَنِيعٍ
حَدَّثَنَا
أَسْبَاطُ
بْنُ
مُحَمَّدٍ
حَدَّثَنَا
الشَّيْبَانِيُّ
عَنْ
عِكْرِمَةَ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
قَالَ
الشَّيْبَانِيُّ
وَذَكَرَهُ
عَطَاءٌ
أَبُو
الْحَسَنِ
السُّوَائِيُّ
وَلَا
أَظُنُّهُ
إِلَّا عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ فِي
هَذِهِ
الْآيَةِ لَا
يَحِلُّ
لَكُمْ أَنْ
تَرِثُوا
النِّسَاءَ
كَرْهًا
وَلَا
تَعْضُلُوهُنَّ
قَالَ كَانَ
الرَّجُلُ
إِذَا مَاتَ
كَانَ
أَوْلِيَاؤُهُ
أَحَقَّ
بِامْرَأَتِهِ
مِنْ وَلِيِّ
نَفْسِهَا
إِنْ شَاءَ
بَعْضُهُمْ
زَوَّجَهَا
أَوْ
زَوَّجُوهَا وَإِنْ
شَاءُوا لَمْ
يُزَوِّجُوهَا
فَنَزَلَتْ
هَذِهِ
الْآيَةُ فِي
ذَلِكَ
İbn Abbas (r.a.),
"Ey inananlar,
kadınları miras yoluyla zorla almanız size helâl değildir. Onlara
verdiklerinizin bir kısmını (onlardan) alıp götürmek için onları
sıkıştırmayın." (Nisa 19) Âyet-i kerimesi hakkında (şunları) söylemiştir:
(Cahiliyye çağında) bir
adam öldüğü zaman akrabaları onun karısı üzerinde kadının velisinden daha çok
hak sahibi olur(lar)dı. Onlardan birisi isterse o kadını (başka birisiyle)
evlendirirdi. İsterlerse (kendilerinden birine veya kendilerinin dışında
birine) nikahlarlardı. İsterlerse onu hiç evlendirmezlerdi. İşte bu âyet bunun
üzerine indi"
İzah:
Buharî,
tefsîrü'l-Kur'an, suretü'n-Nisa 6. Ayetin tefsiri.
Metinde geçen " :
onlardan birisi isterse o kadını (başka birisiyle) evlendirirdi" cümlesi, Buhârfnin
rivayetinde ve Sünen-i Ebû Davud'un Mısır nüshasında içlerinden biri düerse o
kadınla evlenirdi" şeklindedir. Doğrusu da bu olması lâzım gelir.
Cahiliyye döneminde
yürürlükte olan bu uygulama Beğavî Tefsirinde şöyle anlatılıyor: "Bu
âyet-i kerime Medine'lilerin hakkında inmiştir. Câhiliyye çağında ve İslâmm ilk
yıllarında onlardan bir adam öldüğü zaman adamın asabesinden biri veya ölünün
başka bir kadından dünyaya gelmiş olan oğlu, gelip ölen kimsenin kapısı üzerine
veya kadının çadırı üzerine paltosunu asarak o kadına sahip olurdu. İsterse
onunla mehirsiz olarak evlenir, isterse başkasıyla evlendirir ve mehrini
kendisi alırdı. İsterse kadının eski kocasından aldığı mirası kendisine
bağışlayın caya kadar onu hiç kimseyle evlendirmezdi. Kadın evlenebilmek için
buna razı olursa, eski kocasından aldığı mirası buna vererek başkasıyla evlenme
hakkını kazanırdı. Yahutta ölünceye kadar bu adamın yanında kalır, öldükten
sonra mirası yine bu adama kalırdı.
Fakat kadın kocası
ölür-ölmez onun oğlu veya akrabalarından biri gelip kadının üstüne elbisesini
atmadan önce kadın kendi velisine sığınmayı başarırsa, o zaman kadın kendi
işlerine kendi sahip çıkma hakkım elde ederdi. Bu uygulama Ebu Kays b. el-Eslet
el-Ensârî ölünceye kadar devam etti. Ebu Kays ölünce arkasında Kebîşe bint Ma'n
el-Ensâriye isimli karısını bırakmıştı. Ebu Kays'in ölümü üzerine, hemen bir
başka kadından dünyaya gelmiş olan oğlu Kays, yahut Hısn, paltosunu üvey
annesinin üzerine atarak ona sahip oldu. Sonra ailesi olarak ona yaklaşmadığı
gibi nafakasını da temin etmedi. Onu tamamen yalnızlığa terk etti. Kays bu
hareketiyle üvey annesinin kocasından miras yoluyla aldığı mallan tamamen
kendisine bağışlamasını ancak ondan sonra kendisine evlenme izni vereceğini
ifade etmek istiyordu. Bunun üzerine kadın Resulullah (s.a.v.)'e gelerek:
Ey Allah'ın Resulü, Ebu
Kays vefat etti, oğlu da benim nikahıma vâris oldu. Bununla beraber ne bana
yaklaşıyor, ne nafakamı te'min ediyor, ne de evlenmeme yol veriyor" dedi.
Resulullah Efendimiz de cevaben:
"Allah'ın bu
konudaki emri gelinceye kadar sen evinde oturup bekle" buyurdu. Kısa bir
süre sonra da aziz ve celîl olan Allah: "Ey İnananlar, kadınları miras
yoluyla zorla almanız size helal değildir." ayet-i kerimesini
indirdi.[Tefsîrü'l-Beğavî, II, 381.]
Bu açıklamaya göre
vâris olunan şey, kadının kendisidir. Yani âyet, kadını tıpkı eşya gibi miras
metaı olmaktan kurtarmıştır.
Diğer bir tefsire göre
ise, âyetin mânâsı, kadınlar istemediği halde onları evlenmekten alıkoyarak
mallarına vâris olmanız helal değildir, şeklindedir. Binaenaleyh âyet-i kerîme
bu tür davranışları da yasaklamıştır.